Akıl hocası ile buluşma

3. Akıl hocası ile buluşma – NASREDDİN HOCA’NIN TESTİSİ. Leave a comment

Akıl hocası kimdir ve görevleri nelerdir?
Kırılgan insanlara nasıl doğru yaklaşılmalıdır ve hayatımızdaki rolleri nedir?

Sunucu: Akıl hocaları hakkında konuştuğumuza göre, bu konuyu sürdürmeye cesaret ettim ve Mirzakarim Sanakuloviç’e sordum: Akıl hocaları kimlerdir?

Norbekov: Akıl hocaları, öncelikle gençler ve yola yeni başlayanlar için onların ebeveynleridir. Bir akıl hocamız olsun isteriz, dileriz. Gerçekte ise, akıl hocasıyla karşılaştığımızda, onu dinlemeyiz. Eğer anne babamızın görüşlerini, sözlerini dinleseydik, onları yerine getirseydik, çoktan cennete dönmüş olurduk. En büyük akıl hocaları göz altındaki morluklardır ve ebeveynlerin sözleri, tıpkı akıl hocalarının sözleri gibi, kulakların yanından geçip gider. Akıl hocası, insana büyük bir şey öğretmez. Akıl hocasının görevi, yeni başlayan bir insanın, kendi yeni fikirlerinden dolayı battığı bataklıklardan onu oraya sokmamaktır. Bırakmamak. Dur, oraya gitme! Ben orada başarısız oldum. Dur, oraya gitme – orada tökezledim. Yani insanı hayatın kendisiyle tanıştırır. İşte bu, sağlıklı olmak isteyen kişi. Kendini geliştirmek isteyen kişi. Dünyayı kendi sevgisiyle, şefkatiyle, iyiliğiyle fethetmek isteyen kişi ve onların daha fazla akıl hocasına ihtiyacı vardır.

Yolumuza çıkan her insan, o bizim akıl hocamızdır. Kötü insanlara kızmamalıyız, çünkü varlıklarıyla iyi insanlara giden yolu gösterirler. Alçak insanlara kızmamalıyız, Çünkü onlar, bize melekle giden yolu gösterdikler ve onlara minnettar olmalıyız. Bu böyledir. Her karşılaştığımız insan bizim akıl hocamızdır. Ama profesyonel olanlar da vardır. Çünkü öğrencisi olmayan uzman, meyvesiz ağaç gibidir. Kendimi bir akıl hoca olarak görmüyorum, ama deneyimimi paylaşabilirim. Sonuçta, biz ve ekibimiz sayesinde yaklaşık 2 milyon insan iyileştirildi (2004 senesi yapıldı bu söyleşi). Bu birincisi. İkincisi, hasta bir insan hayatın kendisine yönelik suç işleyen bir suçluysa, terazinin bir kefesine sağlığı, diğerine seçtiği  değeri koyarız, onu suçlu yapan. Mikrofona olan kişi küfürbaz, çünkü ben kendim birinci derece eski bir engelliyim.

Dolayısıyla paylaşacağız. Kendinizi düzeltmek istiyorsanız, ben de eski düzeltilmiş lerdenim, sadece kendimi düzeltmedim, daha sonra insanların iyileşmesine yönelik bir yol seçtim. Hayatımın yönlerinden birisi, hobilerim, benim aşkım, ve ben orada kendime içten olmaya izin verdiğim bir yer – Aşk, samimiyettir.

Sunucu: Bir öğrenci, sufî Üstadına sordu: “Üstadım, düştüğümü öğrenirsen bana ne dersin?” – Üstat: “Kalk, ve bir sonraki sefer yine kalk”- öğrenci: “Bu ne kadar sürebilir? Her düştüğümüzde kalkmak mı?” – Üstat: “Yaşadıkça düş ve kalk, çünkü düşüp ve kalkmayanlar ölüdür.”

Sanırım, konuşmamızın çok önemli bir başka konusuna daha yaklaştık – hayatını değiştiren ve onun iyileşmesine yardımcı olan adamla, Mirzakarim Sanakuloviç ile ilk buluşma nasıl gerçekleşti?

Norbekov: Yaklaşık iki yıl boyunca şehir merkezinde bulunan yapay böbrek hastanesine giderken onun evinin önünden geçiyordum. Meğersem insan ölmeden önce bilge oluyormuş, insan her zaman yaşlanmış ölür. Çok yaşlı, o zaman hayatta her şeyi görmüş yüz yaşında derin düşünceli bir yaşlı adam olduğumu ve gitmeye hazır olan. Burada, bir kurbağa gibi çırpınıyordum, hayatta kalmaya çalışıyordum. Belki de sadece 20 yaşlarında olmam ve doğal enerji ve yaşama arzusu nedeniyle, belki de bunu aşabilirim, her hafta 2-3 kez zorunlu kan temizliğiyle akıl hocamın evinin önünden geçiyordum. Orada 15-20 kişi, bazen daha fazla, bazen daha az acı çeken insanlar vardı. Ve evinin hemen yanında bir otobüs durağı vardı.

Bulanık gözlerimle onlara durdum baktım, bizimkileri kandırıyorlar düşüncesiyle gibi. Bu kadar büyük zekalar, doktorlar beni iyileştiremezsen, bu [adam] benim için ne yapabilir? İlgimi çekmiyordu, neden? Çünkü kırgındım, ben neden bu kadar genç ölüyorum? Neden bu tedavi edilemez hastalığa yakalandım? Ve bir gün, onun kapısıyla iki yıl süren haftalık karşılaşma ardından, o kapı önümdeydi. Otobüs bu durakta bozuldu ve indim. Duruyorum ve düşünüyorum, hadi bende sıraya gireyim, ne kaybederim? Sıraya girip bahçesine girdim.

Yaşlı adam önce bana bakarak şöyle dedi: “Ah oğlum, oğlum, ben cesetleri tedavi etmem. Sen bir cesetsin. Buraya beni denemek için geldin. Sen hiçbir şeye inanmıyorsun. Sen şeytanın ta kendisisin, ben insanları tedavi ediyorum, o da yaşayanları. Ama sen ölü bir şeytansın, çünkü şüphelerin var.” Ve “oğlum, canlanınca geri dön” diyor. O zaman oradan tükürerek ayrıldım.

Ben öyle okumuş, zeki, bilgili, eğitimli biriyim ve bir ihtiyar beni ölü olarak adlandırıyor. Anlamadım, çünkü zeki olduğumu düşünüyordum, her şeyi biliyordum ve her şeye dair bir fikrim vardı. Öğrenmek için gelmedim, onu incelemeye geldim. Tedavi olmak için değil, sınamak için geldim. Meğersem aklım başımda değilmiş. Şüphe aslında bir aktivite, insanın derininde bulunan kabuklu bir meyve, içinde inançsızlık şüphe olan.

Neredeyse üç ay sonra onun yanına geldim. Ben anlamıyordum, bu söz beni sinirlendiriyordu, ona düşüncelerimde kanıtlamak istiyordum. Neden bana “ceset” olarak hitab etti? Tekrar geldim. Gülümsüyordum, sözlerini anlıyormuş gibi yapıyordum ve anladığımı göstermeye çalışıyordum, gerçekte ise hiçbir şey anlamıyordum. Diğer hastalar iyileşirken, bende bir ilerleme yoktu. İlk grup geçti, ikinci grup geçti, üçüncü grup geçti ve bana, “oğlum, öğrenmeyi öğrenene kadar gelmeye devam edeceksin” dedi. Sonunda taktım kafaya, kendi fikrimi değil, onun söylediklerini yapmaya başladım. Biliyor musun, çok zor. En kolay yol, fikir sahibi olmak: “hepsi saçmalık, hepsi hikaye, herkesi kandırıyorlar, bana hiçbir şey yardımcı olmayacak, evde oturmalıyım, hepsi bu – bu en kolay yol ve daha basiti olamaz”. Her şeyin saçma olduğunu söyleyerek, kendimi daha akıllı hissediyordum. Aslında aptal olduğum gibi aptal kaldım.

Kıskançlık, galiba ilk başta hareket ettirendi, çünkü başkaları iyileşirken, onların durumu iyileşirken, benimki niye olmuyor. Ve yavaş yavaş onun söylediklerini yapmaya başladığımda, bir şeyler oluşmaya başladı. İyileşmeler mikroskobik düzeydeydi. Yorgunluk kayboldu, tansiyon sıçramaları durdu. Ve bu fark edilmeden oldu ve yaklaşık sekiz ay sonra ne oldu biliyor musun? 3-4 yıldır hiç idrarım yoktu. Cihazla dışarı çıkarılıyordu. Ve bu benim hayatımın en büyük hayaliydi.

İnsanlar aptaldır, çünkü sahip olduklarımıza değer vermiyoruz, sağlıklı olduğumuzda sağ sola savuruyoruz ve sonra da akıl hocamın yardımıyla bu gerçekleşmeye başladı.

Tüm profesörler, bilim adamları şunu söyledi: “Bu ne aptallık? Oğlum, hastalığın tedavi edilemez, böbreklerin ceviz büyüklüğünde ve kireçle kaplı, düşünme bile.” Ama hocamın yardımıyla hastalıktan kurtuldum ve o her zaman şöyle derdi: “Oğlum, dünya iki bölüme ayrılır, aklının yardımıyla, senin aklında karanlık bulunuyor, kalbinde ışık bulunuyor, ruhunda ise hayat bulunuyor. Ruhunu dinle, kalbini dinle, ne istiyorsan iste. Sağlıklı olmak istiyorsan, demek ki ondan, eğer aklın sana başkalarının hastalıklarının mahkumları olduğunu söylüyorsa, onu dinleme, yaşama tutun, ruhunla Yaradan’a ulaşacaksın. Başardım mı? Evet başardım.

Düşündüğüm her şeyin saçmalık olduğunu anladım. Bir gerizekalıymışım. Kıskançlık beni harekete geçirdi – neden diğerleri iyileşirken, ben neden değil? Ama onun söylediklerini yapmaya başladığımda, bir şeyler değişmeye başladı. Yorgunluk kayboldu, tansiyon yükselmeyi durdurdu, sıçramalar durdu. Bu fark edilmeden oldu, ama sekiz ay sonra idrarımın olduğunu fark ettim. Otuz dört yıldır böyle bir mutluluk yaşamamıştım.

İnsanlar aptaldır, sahip olduklarına değer vermezler. Sağlığımız olduğunda, bunu sağa sola savururuz. Ama Üstadımın sayesinde, sahip olduğum şeylere değer vermeye başladım. Tüm profesörler, tüm bilim adamları hastalığın tedavi edilemez olduğunu söylüyorlardı – böbreklerim ceviz büyüklüğünde ve kireçle kaplıydı. Ama Üstadımın sayesinde hastalıktan kurtuldum.

Bana şöyle derdi: “Oğlum, dünya iki bölüme ayrılır aklında. Senin aklında kötülük bulunuyor, kalbinde ışık bulunuyor, ruhunda ise hayat. Ruhunu dinle, kalbini dinle. Ne istersin? Hayal etmek? Sağlıklı olmak istiyorsan ondan, eğer aklın sana başkaları iyileşmemişler, ölmüşler diyorsa onu dinleme! Hayata tutun, ruhunun yardımıyla Yaradan’a ulaşacaksın oğlum. Başardım mı? Evet başardım!

Sunucu:  Nasrettin hocanın seyahat ettiği gemi şiddetli bir fırtınaya yakalandı. Gemi, ceviz kabuğu gibi yukarı ve aşağı fırlatılıyordu. Şimşekler gökyüzünde parlıyor, rüzgar yelkenleri parçalara ayırıyordu. Kara görünmüyor, yolcular ve mürettebat umutsuzca ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Bazıları yüksek sesle dua ediyor, kendilerini düzeltmeyi ve asla kötü bir şey yapmamayı vaat ediyorlardı. Diğerleri ise göklere lanetler yağdırırken, sadece Nasrettin hoca sakin bir şekilde oturuyor ve ara sıra gökyüzüne bakıyordu. Birden ayağa kalktı ve bağırdı: “Hey! Değişim meraklıları, sözleri bu kadar cömertçe harcamamalıydınız, çünkü verdiğiniz  sözlerin hepsini yerine getiremezsin! Hava açıyor ve ufukta bir liman gözüküyor. Küreklere asılma zamanı gelmedi mi?”

Belki de hastalığın sebebi için, o kadar çok tartışmaya, o kadar çok anlaşmazlığa neden olan başka bir şey yoktur. Bugün doktorlar, hastalık nedenlerinin sıklıkla hislerimizde ve duygularımızda yattığını söylüyorlar, hayata bakış açımızda. İşte Norbekov da hastalık hakkında kesin bir cevap veriyor.

Norbekov: Hastalık, dengenin bozulmasıdır bir tarafa veya diğer tarafa doğru, ölüm vardır, hayat vardır. Aşırı aktivite, işkoliklik, sinir sisteminin aşınması, kalp vb. Aşırı yatma – en fazla yatak yarası alırsınız ve işte böyle bir derecelendirme. Sağlığın yeniden kazanılması onların arasındadır.

Şimdi bakalım: aşırı fiziksel çalışma da hastalığa yol açar. Aşırı zihinsel çalışma da hastalığa yol açar. İnsan sadece bedeniyle çalıştığında, doğa şöyle düşünür: “Onu insan olarak yarattım, ama kendini eşek gibi gösteriyor veya sadece beyinle çalışıyor ve opa, sana bir beden verdim – demek ki, analiz etmek gerekir. Eğer hastalıkların nedenini öğrenmek istiyorsan, lütfen coğrafya, kimya, fizik veya basitçe astronomi yasalarını incele. Hastalığının nedenini anında bulacaksın. Çünkü sağlık denge içindedir.

Terazinin bir tarafında iş, diğer tarafında dinlenme var. Dinlenme işe zarar verirse, hastalık ortaya çıkar. İş dinlenmeye zarar verirse, yine hastalık ortaya çıkar. İnsan çok dinlendiğinde, bu bir bataklıktır. Ve bataklıkta sadece şeytanlar, şüpheler ve sülükler değil, aynı zamanda bataklık çamuru da bulunur ve ne zaman akıntılı bir nehir, çok hızlı akan bir nehir olursada, orada yaşam da biraz az olur.

En büyük yaşam – balıklar ve bereketli sular sıcak ve soğuk akıntıların kesiştiği yerde meydana gelir. İşte orada her şey var, yani her şey dengededir.

Sunucu: Bilmiyorum sizi ama ben hayatta sık sık hastalığı, her türlü sorun ve felaket çeken insanlarla karşılaşıyorum. Norbekov’a neden böyle olduğunu sordum.

Norbekov: “Bela geldi – açın kapıları”, düşüncelerin yüzde yüz maddileşmesi vardır. Doktora gittiğimde “Hastayım galiba, kontrol edermisiniz” diyorum, sonra doktor kontrol ediyor: “Siz tamamen sağlıklısınız.” Başka bir doktora gidiyorum, o “kötü doktor” hiçbir hastalık bulamadığını söylüyor. Ve 2. doktor da “Neyin var, sen sağlık örneğisin?” diyor. Bu doktordan da vazgeçiyorum ve bu şekilde  doktordan doktora gitmeye başlıyorum.

Zaman gelecek, bir doktor şöyle diyecek: “Evet, gerçekten hastasınız”. O zaman şöyle düşünüyorum: “İşte gerçek doktor”, uzun zamandır varlığını bildiğim o hastalığı buldu. Aslında kendi kendine telkin, düşünceler, insan vücuduna o kadar büyük bir etkiye sahiptir ki, bu düşünceyle öldürebilir, gerçekten her şey yıkılabilir.

Şimdi, sizin için hallere gireceğim. Şu anda biz bir şeyden bahsediyoruz, ben ise  üçüncü bir şeyi düşünüyorum, dördüncüyü hissediyorum ve beşinci hakkında niyetim var. Benim yanımda kendinizi rahatsız hissedeceksiniz, ama neden böyle romantik bir hayaliniz olduğunu anlayamayacaksınız – benim yüzüme dağıtmak gibi. Aslında ise iç beklentinin büyük bir önemi, çok büyük bir önemi vardır.

Daima arkadaşlarımla, çalıştığım, uğraştığım, hayatta birlikte hareket ettiğim kendini tanıma yolunda hep aynı şeyi söylüyorum: “Allah’ın yarattığı, hiçbir şey yıkılmaz. Hatalarınızı bilmek istiyorsanız, evrene bakın. Sadece bakışınızla dünyanın nasıl döndüğüne, mikroskop altında veya teleskop altında şahit olacaksınız. Gerçekten, etrafındaki dünyaya gerçeğini görerek  bakın ve yaşamla, işle ilgili olarak ne tür ihmalde bulunduğunuzu göreceksiniz. Doğa yasaları her yerde aynıdır.

Çok sık, kendi içinizde olan ilişkiler kötüye gittiğinde, çok sık, kendimizi zorlamaya başladığımızda ve sonra tecavüz ettiğimizde ve nefret etmeye başladığımda ya da bir şeyler yaptığımızda memnuniyetsiz olmaya başladığımda, bu sırayla hayat zehir olur ve her şey çökmeye başlar. Yıkılır, yıkılır, yıkılır. Neden? Çünkü insan önüne çıktığımda başka biri gibi davranmalıyım ve insanlar bunu hisseder ve bu kişiye iğrenme, küçümseme ya da korku, tedirginlikle başlar ve bu kişi nereye giderse gitsin, başarısızlıklardan kurtulamaz.

Lütfen söyleyin, mutlu bir insan, gülümseyen bir insan, neşeli, her zaman çekicidir. Katılıyor musunuz? Bu kişiye küçük bir iltifat yapmak isteriz. Sadece iltifat değil, yaklaşmak, ne kadar iyi olduğunu söylemek. Eğer bazı iş ilişkileri kuracak olursak, öncelikle bu neşeli, mutlu insana yardım etmeye veya onunla çalışmaya katkıda bulunacağım. Işık veya kış gecelerinin sıcaklığı gibi çeker. Aynı şekilde, kendinden emin, neşeli, temiz bir insan diğer insanları çeker.

Yani, hayatın çöküşü kalpten, ruhtan, zihinden başlar. Yeniden doğuş – yine, kalpten, ruhtan, zihinden, ruh halinden gelir. Yani, iş geri gitmeye başladığında, bu iç durumlarımızın, şüphelerimizin somutlaşmasını ifade eder. En büyük “hata” kendi güçlerimize olan inanç eksikliğidir.


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir